12 Şub 2012

Tanrılar Okulu


Son zamanlarda kuantum,gerçeklik,paralel evren,benlik&senlik tartışmaları giderek çoğaldı.Nedir tüm bunlar,millet neyle kafayı bozmuş abicim derken tesadüfen elime aldığım (aslında konusunu çok farklı beklemiştim) Tanrılar Okulu beni bir nevi bozguna uğrattı.Öğretisini,felsefesini benimsedim mi diye sorarsınız hayır diyebilirim,ben yine aynı Melisa olarak yoluma devam ediyorum.Planlarıyla yaşayan,iyiyi de çirkini de hayırlıyı da kötülüğü de Tanrı'dan bekleyen,tevekkülü ders bilmiş,annelerimizin bizlere bu topraklarda öğrettiği belki de "at gözlüğü" bilinciyle devam ediyorum.Belki de bu yüzden hiçbir zaman evreni avucumun içi gibi bilemeyeceğim.Kaybeden olmaktan vazgeçemeyeceğim,kim bilir?
Kitabın öğretisini nüfus edemesem de okumak büyük bir derya deniz.Anlayana ufuk iştahını doyurabilecek o kadar çok balık var ki..Yine de beni çok etkiledi diyebilirim bu kitap beni.Konu itibariyle 9.yüzyılın İrlandalı keşişi Lupelius'un Tanrılar Okulu isimli yazmasını aramaya "Dreamer" tarafından görevlendirilen iş adamı&akademisyen kahramanımızın zihninde çıktığı yolculuğu olan Tanrılar Okulu bundan çok daha fazlası elbette.
Kimilerine göre kendi açtığı şu an halen daha faaliyette olan European School of Economics'in çok iyi bir reklam ve pazarlama tekniği olarak düşünülse de ben kitabın öğretilerini derinlemesine işlemek istiyorum.Kitap stoik felsefeyle bir nevi örtüşse de tam olarak aynısı değil kesinlikle.İki öğretinin ayrım gösterdiği çok keskin bir çizgi var.Stoikler doğayla uyum içinde yaşamanın mutluluğu getirdiğini savunur.Yani bizim için çizilmiş bir kader vardır ve biz bunu tevekkülle kabul etmeliyiz.Karşı çıkmadığımız ve buna uygun yaşadığımız sürece mutluyuz,der.Lupelius'un Tanrılar Okulu öğretisi ise tamamen "düş" üzerine kuruludur.Dreamer burada ana kahraman olarak karşımıza çıkıyor.İsimsiz iş adamımızı bu konuda eğitiyor ve tüm insanlığı eğitmek adına da bir dünya okulu kurdurtmayı amaçlıyor.Dreamer'a göre var olan tek gerçek şey kişinin kendisidir.Yani benim,yani sensin.Benim için dünya benim gerçekliğimin yansıması.Ben düşlerim,düşlerim gerçeğe benim dışımdaki insanlar,varlıklar,cisimler,ev,ağaç,soba,yemek,tiyatro,müzik olarak geri döner.Yani her şey bizim elimizdedir.Tamamen onu nasıl ve ne şekilde istediğimizle ilgili..Biz hayatın bizim istediklerimizi veremeyeceği "olumsuzluğunu" bilinçaltımızdan otomatik olarak kabul ettiğimizden dolayı olaylar bu şekilde gelişiyor diyor.Stoiklerle benzeştikleri nokta ise bağımlılıklardan kurtulmak..İlk stoik Kıbrıslı Zenon'un dağlara çıkıp malı mülkü terk etmesi ve tüm materyal bağlardan sıyrılmamızı istediği gibi;Dreamer da bizden seks,uyku,yemek dahil tüm bağımlılıklardan kurtulup özgür bir beden ve ruh haline gelmemizin mümkün olabileceğini savunur.Bunu başarır da.Yemeksiz,uykusuz yaşar.Kahramanımız için bunu gerçekleştirmek elbette ki kolay olmayacaktır.Düşünün ki biri sizin "sevdiğiniz" ama kıskacından kurtulamadığınız tüm bu bağımlılıkları elinizden alıyor. Yemek,uyku,seks olmadan hayat neye yarar ki dediğinizi duyar gibiyim..İşte bu noktada düşünce gücü ve onun zihnimizi,ruhumuzu tatmin etmesi ortaya çıkıyor ki bu bilgi zaafiyetiyle karşı karşıya kalışımız,gülünesi günübirlik zevklerimizin ve coşkularımızla başbaşa kaldığımız yalan dünyalarımız gün yüzüne çıkıyor.Bir insanın istediğinde neler başarabileceğini,içinde bu potansiyele tamamen sahip olduğunu,en dibe batmadan yükselişe geçilemeyeceğini ve dahası azimle "insanoğlu" denen kutsal varlığın tüm evrenin gizini bir topaç gibi döndürebileceğini anlıyoruz Tanrılar Okuluyla.Bazı "tesadüfler" artık "Hadi canım!" dedirtse de ciddi anlamda zihninizi yoracak bir kitap.Fikir vermesi açısından altını çizdiğim birkaç pasajı aşağıda yazıyorum.

iyi okumalar :)
Her insan yeniden doğmadan önce,mutlaka ölmelidir.
Beklenilmeyen,her zaman uzun bir hazırlık dönemi gerektirir.
Geleceği bilmek istiyor musun,o halde kendini bil!
Kendisini,öz benliğini,kendi düşüncelerini,ön yargılarını ve duygularını bilen kişi,geleceğini de bilmektedir.Çünkü düşündüğümüz her şey yaşadığımız dünyayla bağlantılıdır,ruh durumumuz kendi kaderimizdir.
Yaşamı seçebilmek için ölümün yenilmez olmadığı fikrini seçmemiz gerekir.
Hep aynı şeyleri yaşıyorsun,çünkü sende hiçbir şey değişmiyor.Benzer benzeri çeker.
En yüce zafer "kişinin kendisini"yenmesi idi.Hiçbir dış olayın ya da koşulun kendi içinde yaralar açmasına ya da benliğini karalamasına olanak vermemekti.Lupelius öğrencilerini, en zor koşullarda bile sessizliklerini ve dinginliklerini korumak üzere eğitmişti.
Fiziksel ölüm,her gün içimizde gerçekleşen milyonlarca ölümün maddeye dönüşen görüntüsüdür.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...