10 Şub 2012

tAmAmEnÖzGüNbİRyAzI

Tanrılar tarafından lanetlenmiş büyük kahin Tresias'a melekler kadar güzel Narcissus'un annesi sorar: 
-Uzun bir ömrü olacak mı ?
-Kendini bildiği sürece evet..

Bu Narsizm yani kendini aşırı beğenme hastalığının ya da felsefesinin tohumlarını veren yakışıklı erkek Narcissus'un hikayasinin başlangıcıdır.Bir su birikintisinde kendini görüp aşık olur ve bu aşk onun sonu olur.
Efsaneler bize uzaktan hep abartılı hep gerçek dışı gelir ya hani.Bizler kendi içinde yaşadığımız yalan gerçekliğimizin farkında değiliz.Hele ki kendimizi inandırmaya çalıştığımız, aynada görmek istediğimiz bir "ben" yaratısının içinde yaşama isteği gibi bir aymazlığın hiç mi hiç farkında değiliz! Eskiler ne de güzel demiş "Kendini bilmez!" Biz kendimizi bilmiyoruz.

Bir iki aydır psikologa gitsem mi gitmesem mi gibi düşünceler içindeyim.Biz artık psikologlara deli doktoru olarak bakılmadığı,bir arkadaşınıza dediğinizde "Aa ben de istiyorum ya" cevabını aldığınız bir neslin çocukları olmuşuz.Ekmek,su gibi ihtiyaç olmuş hepimize bir psikolog.Her eve lazım bir stres topu gibi aile boyu müptelası olmuşuz her birimizin anlatacağı öyle şeyler var ki..Uuu anlatmaya başlasam ağlarsın.Hal bu ki kimin umrunda Afrika'da çocuklar ölmüş,Filistin'de insanlar ölüyor,dünya cayır cayır yanmış.Yok biz en dertlisiyiz.Kimse yanlış anlamasın yazımın başında belirttim zaten ben de o "sıkıntılı", "parapsikopat" halinden memnun olamayan,kıçındaki pireden huzursuz kesimdenim.Her ne kadar şu an dünyanın bambaşka bir yerinde başka şeyler yapıyor olsaydımı düşündüğümde halime bin şükür diyorum.Ama varmaya çalıştığım bambaşka bir nokta.Mutsuzluğumuzun ve hoşnutsuzluğumuzun kaynağı nerede?

İşte bu noktada benim karşıma çıkan sonuç tüm düşüncelerimi bir araya getirdiğimde;kendimizi yeterince tanımıyor olmamız.Sürekli bir maske altında,sevileceğimizi düşündüğümüz kalıpların içinde gizlenerek asıl olduğumuz bizden uzaklaşmamız.Yeteneğimiz olmayan zorlama hobiler edinmemiz,zaman öldürmemiz.Bu sefer asıl usta olduğumuz yetilerimizin farkına varmadan es geçip gitmemiz.

Yetenek edinme girişimi derken ben bir insanın öldükten sonra dahi ne kadar üstün yetenekli,zeki vs.. gibi somut/maddesel özelliklerinin değil de erdemlerinin sayılacağını düşünüyorum.Ve hepimizin en zayıf olduğu en önemli iki erdem bence:Özür dilemek ve Takdir etmek. Ne kadar basit gözüken ama o "ego" denen kendi yarattığımız Frankenstein engeline takılıyoruz. Özür dilemek insanın kendine duyduğu saygının ölçütüdür.Takdir etmek ise bambaşka bir derya.Takdir ettiğimiz zaman bizden üstün olunan özellikleri kabul etmenin sancısında kıvranıyoruz.Bu bize öyle ağır geliyor ki..Aslında farklı bir bakış açısından baktığımızdaysa; hangi konuda olursa olsun olunabilecek bir numara;asla ve asla bir arkadaşın en iyi destekçisi olma gibi bir erdemi hiçbir platformda yenemez gibi bir düşünceye getirdi beni.Keşke bu öz bütünlüğü ve kendini bilme olgusunu sağlayabilsek de dünya tertemiz olsa gibi düşünceler geçmiyor değil içimden.

Sezen Aksu'yla yapılmış bir röportajda sorulan"O kadar yaptığınız şarkıyı birçok farklı sanatçı sizden iyi söylüyor,bunu nasıl atlatıyorsunuz?" Sezen Aksu'nun cevabı;
"İşte o noktada olgunlaşmaktan başka çareniz kalmıyor." Öyle hoşuma gitti ki bu cevap.Belki de en kilit nokta bu yüce Mevlana'nın bahsettiği,Yunus Emre'nin bu topraklarda yaşattığı o tamamen eskiye özgü yeni olan her şeyin yıkıcı hışmına uğramamış saf tevazu,olgunluk,sakinlik,sessizlik.
Ben bu kadar konuşuyorum da yapabiliyor muyum? Tabii ki hayır.Şu an bu yazıyı satırlar boyu susmadan yazmam bile bunu halen beceremediğimin bir göstergesi değil mi sizce de? Sadece kendi kendimin gurusu olmaya çabalıyorum.Kitaplara sığınıyorum,sadece öğrenmek istiyorum.Beynimi dinginleştirmek,güzel müzik dinleyip hoş filmler seyr-i alemine dalmak.Bunu başarabildiğim yegane yer ise kendi yuvam oluyor.Çünkü İstanbul bir kargaşa,bir savaş,bir gösterişler sahnesi,bir yarış fena halde kızışmış.İyisi mi biraz olsun bu yarıştan sıyrılıp kendi özbenliğimize dönmek en faydalısı olacak.Böbürlenmek değil,takdir etmek.Sevilmeyi beklemekten önce sevmek belki de.İyi niyet göstermekte marifet.


(PS: Blogum nasıl benim kişisel sayfamsa,yazılarımın kendimce en büyük amacı kendimi en doğru şekilde tanımak.Hayat içerisinde bir yol edinmeye çalıştığımız evrenin tam merkezinde hissediyorum kendimi.Tatlı bir olgunluk halimi örtmüş üstümü ruhani bir yorgan gibi..Kendimi çözümlüyorum her satırda.Belki de sizler benim serbest çağrışım yöntemimin birer deneklerisiniz,belki de bu yazıyı hiç kimse okumuyor,tamamen kendimleyim.Öylesi daha bile güzel olurdu..)







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...