1 Şub 2012

Gerçek Üzerine..





"Gerçek mutluluk paylaşılarak yaşanır."


Bittiğinde hafızalarınıza bu sözleri kazıyan bir film Into the Wild. Jack London ve David Thoreau'nın kahramanlarını rol model benimsemiş,bu yazarları iliklerine kadar özümsemiş Chris Mccandless'ın öyküsüdür bu. Yaşadığı "mükemmel" hayatı terk edip Alaska'ya gitmesi ve orada açlıktan ölmesi değildir elbette asıl anlatılan. Filmi izleyince kendinizi sorgulamaya başlıyorsunuz.Nasıl bir hayatta yaşıyorum? Mükemmellik duvarıya örülü bana ayrılmış alan toplum baskısından başka bir şey değil midir? Bize dayatılan mıdır?

Kahramınımızın trajedisi belki de kurmak istediği ideal toplum ideasını gerçekleştirirken büyük bir yanılgıya düşmesi. Yalnızlık yanılgısı. Çünkü "Gerçek mutluluk paylaşılarak yaşanır" ; ama diyor ki kahramaınımız Alexander Supertramp "Şu an evime dönmüş anneme ve babama sarılıyor olmuş olsaydım şu anki kadar mutlu olabilirdim.Tabii aynı şeyi görüyor olsaydık." Bu Chris'in tam da anlatmak istediği şey bence.Evet ideal bir mutluluk ve toplum olabilir,hayatı aynı pencereden düşlediği...Ama bu kişilerin egoist babası ve materyalist annesi olmayacakları kesin.Chris doğayla bütünleşmek istedi.Tüm dokularıyla hissetmek,solumak hayatı.İnsanın düşlerse,inanırsa,içindeki keşfederse tüm o tabuları devirebileceğine inandı.Oysa ki vahşi doğaya yenik düştü.İdeal ettiği yaşamı belki de yanlış yerde kurdu.Bu tabi ki 24 yaşındaki genç ölümü hakkında derin üzüntü duyanların bakış açısı da olabilir. Son nefesini verirken gözlerindeki uzun zamandır görmediğimiz ışıltı, belki de riyakarlık,aldatmaca ve yalanla örülmüş ağın içinden kurtulmanın verdiği sonsuz özgürlük olarak da nitelendirilebilir.

Filmin müzikleri de bir o kadar güzel.Eddie Vedder soundtrackini yapmış.Tabii bunun dışında da birçok kaliteli müzisyenin imzası var.Bir an önce albüm dinlenmeli tabii önce film izlenmeli.

Ben işin tekniğine giremeyeceğim.O kadar sinema bilgim yok ancak filmin Amerika'da özellikle 60'larda ortaya çıkan hippi akımı,özgürlüğü doğada bulan insanların coşkusunu çok başarılı yansıtan bir yapım olduğu bir gerçek.Görüntü yönetmenliğini Sean Penn yapıyor.Tabii ki başroldeki  Emile Hirsch'in olağanüstü performansın, filmin beni bu kadar etkilemesindeki rolü oldukça yüksek.


Gerçek bir hikayeden alıntı olduğunu hatırlatmakta büyük fayda gördüğüm 2007 yapımı Into the Wild'i izleyin.Üstünde insanın kendiyle verdiği savaşı,doğayla bütünleşme ama bir o kadar doğaya karşı mücadele verme,hayatı deneyimleyerek yaşama,sorgulama,her şeyi ama her şeyi sorgulama,arama,öze dönme gerçeği,sadece gerçeği elde etmek üzerine yapılmış;yalanlar üzerine kurulu dünyaya bir başkaldırı niteliğinde harika bir film.

Yazımı bitirirken Jack London'ın filmin içinde geçen çok hoşuma giden bir alıntısıyla bitiriyorum.

"Rather than love, than money, than faith, than fame, than fairnessgive me truth." ...







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...