Aşk ne sorunsallı şey a dostlar.. Kendi içinde
paradokslarını besleyen dünyanın en mutlu insanı gibi hissettiren bu his, en tatlı karın ağrılarıyla
sevinç kelebeklerini uçuştururken yüreğinizde bir anda tepetaklak edebiliyor
tüm hayatınızı..
Öyle ki seven de sevilen de kazık yemiş ömründe bir
kez.Acısını kimi içinde yaşayıp olgunlukla yoluna devam ederken kimi başkasının
canını yakmakta.En azılı hovardaların,kazanovaların davranışsal sebepleri
incelendiğinde ne gönül yaraları çıkıyor belli değil.
Tüm bunları bana düşündürtense Oyun Atölyesinde Haluk
Bilginer'i başrolünde izlediğim Don Juan'ın Gecesiydi.Evlilikte ufak tefek
cinayetler oyununun da yazarı Eric-Emmanuel Schmidt tarafından kaleme alınmış oyun
Don Juan hakkında üretilen çifte teorinin modern bir uyarlaması. Don Juan
aslında aşka mı aşıktı, aşık olduğu her kadında gerçekten sevilecek bir yön
buluyor muydu? Yoksa tüm bunlar geçmişten gelen bir intikam duygusunun
esintileri miydi?
Don Juanlar tanıyoruz biz de hayatta, her gün milyon kere aşık olduğunu söyleyen gönül hırsızları..Bizim gibi bağlanmaktan üzüntü çekmiş duygusal yengeçlerin en zayıf noktası.Evrenle bu kişiler arasında kozmik bir bağ olduğu kesin,nitekim bu kişileri aşk acısı çekerken görmezsiniz.Hep mutludurlar ya da mutluluk maskeleri onların ayrılmaz parçasıdır artık.
Bu oyunun yazarı da aşkla evren arasındaki ilişkiyi sorgulamış.Aşk ne isterse evren ona verir. Nitekim aşık olan insan hep daha fazla daha fazla sevmek ister,bu mutluluk bulutunun içinde yuvarlanmak en büyük coşkusudur, özgürce, kendini bilmeden..
Don Juan'ın kadınların kimi sevimsiz özelliklerinden intikam almak amaçlı mı yoksa her çiçeğin balından ayrı bir zevk aldığı için mi böyle davrandığı bilinmez ama oyunun en sonda sağ gösterip sol vurduğu kesin.
Aşkın ve cinselliğin doğasının apaçık işlendiği Don Juan'ın Gecesi bir Testesteron ya da Sheakspeare Müzikali kadar etkilemese de sorgulattı, düşündürttü beni aşk ve kadın-erkeğin aşka bakışındaki farklılıklar üzerine.Tavsiye ederim.